18 Aralık 2015 Cuma

Benim ülkem mutsuz ve suratsız insanların ülkesi



Oldum olası batıya doğru gitmek beni mutlu etmiştir. Nedenini bugüne kadar iyi ayrımsayamamıştım, sanırım nihayet buldum, onu paylaşmak istedim sizlerle.


Batıya doğru gitmek sanki zaman kazık atmak gibidir, hele saat farkı olan bir yere gidiyorsanız saatinizi uçağa bindiğiniz anda geri alıvermek zaman attığınız kazığın maddeye bürünmesidir ve bu eylemi gerçekleştirmek tuhaf bir şekilde mutlu eder beni. Dönüşte tam tersini yapacağımı, attığım kazığın yuvarlak olan dünyada eninde sonunda bir işe yaramayacağını, dönüş yolculuğunda ettiğim kahvaltıyı sindiremeden gün batımını yaşayacağımı bile bile mutlu olurum giderken. Ama anlatmak istediğim neden bu değil. Batıya doğru gittikçe güneş daha geç batmaya başlar, İzmir batıdadır, batıya doğru giderken bir denize rastladığınızda güneş denizin koynuna girerek batar, bunu izlemek nedense beni pek mutlu eder ama anlatmak istediğim nedenler bunlar da değil. Batıya doğru gitmeyi gerçekten neden sevdiğimi en sonunda bu seyahatimde anladım ve bunu 4 saat arayla gördüğüm polis memurları sayesinde çözdüm.


İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanında pasaportuma yurt dışı çıkış damgasını vuran polis memuru bugüne dek gördüğüm en suratsız insanlardan biriydi. Bilirsiniz ben hekimim. İnsanların en suratsız hallerini görmeye alışığım. Ama bu adam hakikatten itici şekilde çok suratsızdı. İşini yaparken çok ağır hareket ediyor, önündeki kuyruğun uzadıkça uzamasına izin veriyor, insanlar uçaklarına yetişebilmek için acele ettikçe ve sinirlendikçe o daha da ağırdan alıyordu. Sıra bana geldiğinde her zaman yaptığım gibi “İyi günler” diledim. Pis bir şeye bakar gibi baktı suratıma, cevap bile vermedi bana. Ne bir hoş geldin, ne bir güle güle, tek kelime yok. “Paralel mi ki bu?” diye kendi kendime espri yapıp hafifçe gülümsedim. Bay suratsız ben gülümseyince daha da pis baktı bana. Uzanıp yan kabinlerdeki polis memurlarına göz gezdirdim, “Acaba onlar da böyle mi ki?” diye. Böyleydiler, tüm polis memurları birbirleriyle yarışır derecede suratsızdılar. Diğerlerinin eli benimki kadar ağır değildi ama suratlarının asıklığı benzerdi.


Tam 4 saat sonra Schipol Havaalanının polislerinin karşısındaydım. Güler yüzle karşılandım. “Bugün nasılsınız?” diyerek beni karşılayan polis memuru ziyaretimin sebebini sordu, yanıtladım, hangi trene binmem gerektiğini söyledi. Ziyaretimin iyi geçmesini dileyerek “Hollanda’ya hoş geldiniz” dedi. O sırada yan taraftaki kadın polis önündeki minik çocuğa “Agu gugu” yapmakla meşguldü. Merakla süzdüm hepsini, hepsi gülümsüyordu. Dahası hafta sonu boyunca gördüğüm herkes gülümsüyordu, hiç tanımadıkları bana “günaydın”, “merhaba” diyorlardı. İster istemez gülümsüyordum ben de.


Ülkemin insanlarının mutsuz ve suratsız olmalarından dolayı çok üzgünüm. Sanırım bu durum İzmir’de bu kadar yoğun olmasa da ülkemizin genelinde çok yaygın ve bulaşıcı bir durum. Keşke biz de gülümseyen bir toplum olabilseydik.


Mutluluk gülümseme yoluyla bulaşıyor. Ve ben işte bu yüzden mutlu veya mutsuz ama gülümseyen insanların arasına gitmeyi çok seviyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder