Fransa’nın yetiştirdiği ünlü
heykeltıraşlar
Auguste Rodin ve Camille Claudel
ve onların üretken,
sıra dışı
ve tutkulu aşkı…
Heykellerde dillenen bir aşk öyküsü
François – Auguste- René Rodin
Şüphesiz Fransa’nın
yetiştirdiği en büyük heykeltıraşlardan biri. Paris’te 1840 yılında dünyaya
gelen sanatçı hepimizin bildiği düşünen adam heykelleri ile ünlü. Ünü dünya
çapına varacak olan Rodin orta sınıf bir ailenin çocuğudur. Babası polis
müfettişi olan Rodin ve ablası iyi eğitim almışlar, Rodin 17 yaşındayken
heykelle ilgilenmeye başlamış, yetenekli olduğu herkes tarafından söylenirken
Beaux Arts Akademisi başvurularını 3 kez reddetmiştir. Bunun üzerine Rodin
dekoratif heykel ve süsleme eğitimi veren bir okula girmiş ve Belçika’da bu
tarz işler yapan bir stüdyoda asistanlığa başlamıştır. Sanat yaşamının erken
döneminde gerçekçi görünümlü eserleriyle tanınan Rodin sanatını “Taşın
fazlasını atıyorum, geriye heykel kalıyor. Ben herşeye sembolik bir açıdan
bakıyorum ve doğadan besleniyorum. Yunanlıları taklit etmiyorum. Bize bu antik
heykelleri miras bırakanlar gibi düşünmeye çalışıyorum. Bugün, okullar onların
işlerini taklit ediyorlar, ama önemli olan yöntemlerini yeniden
keşfedebilmektir” diyerek tanımlamıştır.

Rodin yaşadığı
dönemin akademik çalışma tarzına alternatifler yaratmış, heykellerini yaparken
amatör modeller, sokak dansçıları, akrobatlar kullanmış, heykellerinde
geleneksel güzellik anlayışının dışına çıkarak vücudun şekil ve ifadeleri
üzerinde çalışmış, modellerin stüdyosunda çıplak ve serbestçe dolaşmalarına
izin vererek onları doğal halleriyle gözlemlemiş ve vücudun kaslarının ahengini
bu şekilde keşfetmiştir. Bu özelliği onu çağdaşlarından ayıran en önemli farkıdır.
Sanat çevresindeki sağlam itibarını edindiği 1900’den sonra Meditasyon ve
Yürüyen Adam gibi sıra dışı heykellerini de sergilemeye cesaret eden Rodin
heykel sanatını “heykel girinti ve çıkıntıların sanatıdır, pürüzsüz suratların
sanatı değil” diyerek tanımlamıştır.
Rodin’in yaşamında kadınların hep çok önemli bir
yeri olmuştur. Rose Beuret ile tanıştığında Rodin 24, Rose ise 20 yaşındadır.
Rose Rodin’e modellik, hizmetkârlık ve eşlik etmiştir. İki yıl sonra oğulları
olmuştur. Rose Rodin’i hep sevip hizmet ederken, Rodin her zaman dehasının ve
dehasına hizmet edenlerin peşinden koşmuştur.
Tam 53 yıl sonra 1917'de
evlenmelerinden 15 gün sonra, paraları yetmediğinden dolayı yetersiz ısıtılan
evlerinde, Rose zatüreden ölmüş, 6 ay sonra da Rodin hayata veda etmiştir. İkisi
de yan yana Meudon’daki atölye evin, müzenin muhteşem bahçesinde "Düşünen Adam" adlı heykelin altına gömülüdürler.
Rodin’in sıra dışı aşk öyküsünün kahramanı Camille Claudel ise Rodin’i 1883’de tanımıştır. Camille o zaman 19 yaşındadır, çok
yeteneklidir, aydındır, bilgilidir, güzeldir ve “Usta”ya hayrandır. Camille çok
geçmeden Rodin’in sevgilisi ve asistanı olur.
Yıllarca onun için çalışır.
1888’e dek birlikte olurlar. Fırtınalarla dolu bir aşk ile geçen bu yıllar,
Rodin’in en verimli, Claudel’in ise Rodin'den kaynaklanan, sonu akıl hastanesine
varan en acılı yılları olur. Rodin’in hayatındaki kadınlar Rose ve Camille ile
sınırlı değildir.
Ressam Helene Wahl-Porges, 1890’larda
Rodin’e tüm yolculuklarda eşlik etmiştir. İngiliz generalin kızı Eve Fairfax'la
Rodin’in yaşadığı aşktan (1902-1903) geriye bugün Londra’daki Tate Galeri’de
enfes bir bronz heykel kalmıştır. İngiliz ressam Gwen John, Rodin’le aşkını
1906-1907 yıllarında, tam 2000 mektuba dökmüştür. Alman yazar Helene von
Nostitz- Hindenburg’la Rodin
1901-1914 yılları arasında tutkulu biçimde mektuplaşmışlar, birlikte İtalya
yolculuklarına çıkmışlardır.
Rodin 1917 yılında Rose Beuret ile evlenmiştir.
Rodin'in çok fazla kadınla beraber olduğu, gününün neredeyse tamamını
kadınlara, uyuşturucuya ve sanata ayırdığı söylenir. Rodin ile yaşadığı aşkı ve
akıl hastanesinde sonlanan yaşamı ile ünlenen Camille Claudel’in trajik öyküsü
ise filmlere ve oyunlara konu olacak kadar ilgi çekicidir.
Camille Claudel
1864 yılında bankacı bir baba ve oldukça varlıklı bir annenin kızı olarak Kuzey
Fransa'da dünyaya gelmiştir. Kendisinden 2 yaş küçük yazar Paul Claudel’in
ablasıdır. Daha çocukluğunda taş ve çamur ile ilgilenmeye başlamış, o dönemde
kadınların sanat eğitimi almasının mümkün olmadığından akademi eğitimi alamamış
ancak dönemin heykeltıraşlarından Alfred Boucher ile çalışmaya başlamıştır.
1882 yılında çoğu İngiliz olan bir grup kadınla atölye kiralayan Claudel, 1883
yılında heykel eğitimi veren Rodin ile tanışmıştır. 1884 yılında Rodin’in
atölyesinde çalışmaya başlayan Claudel bir süre sonra Rodin’in ilham kaynağı,
modeli, arkadaşı ve sevgilisi olmuş ancak Rodin ile birlikte yaşamamıştır.
Bazı sanat çevreleri
tarafından Claudel'in eserlerinin gelişimi büyük ölçüde Rodin'e bağlansa da,
sanat yeteneğinin kişiselliğini vurgulayan sanat tarihçileri çoğunluktadır. Camille
Claudel’in bir dâhi olduğunu söyleyen pek çok eleştirmen vardır. İlk işlerinde
Rodin'in etkisi görülür ancak özellikle ünlü heykeli Bronze Waltz (1893)
bunun dışında değerlendirilir.
Sanatçı 1903 yılından sonra eserlerini
sergilemeye başlar. Adı ve eserleri sürekli Rodin’in gölgesinde kalan
sanatçının Rodin’den hamile kaldığı bebeğini bir kaza sonucu kaybetmesiyle akıl
sağlığı bozulmaya başlar. Bu dönemde annesi tarafından reddedilen Claudel biraz
da mecburiyetten Rodin ile birlikte yaşamaya başlar. Ancak Rodin’in kaba
tavırları ve Claudel’i kendisine rakip olarak görmesi sorunları daha da
arttırır.
Claudel Rodin’i 1898’de
terk eder. Claudel’in hastalığı şiddetlenmektedir, hastalığının hezeyanları
sırasında heykellerinin birçoğunu kırmış, paranoya belirtileri göstermeye
başlamıştır. Rodin’i fikirlerini çalmakla ve kendisini öldürmeyi planlamakla
suçlamaktadır.
Heykel sanatı açısından Rodin’in mi Camille’i yoksa Camille’in
mi Rodin’i etkilediği hâlâ bir soru işaretidir. Camille en büyük destekçisi
erkek kardeşi Paul Claudel’in evlenip kendisinden ayrılması ve Çin’e gitmesi
ile atölyesine kapanır, maddi destekçisi olan babasının vefatından kısa bir
süre sonra da ailesinin isteğiyle akıl hastanesine yatırılır. Doktoru Brunet’in
aileye mektup yazması ve kızlarına destek istemesine rağmen annesi kızıyla
ilgilenmeyi reddeder, Paul Claudel ise sadece birkaç kez ziyaretine gelir. Doktorlar
Camille’in dışarıda olmasını ve heykel yapmasını önermelerine rağmen ailesi
(özellikle annesi) bunu kabul etmez ve Camille ruh hastalıkları hastanesinde
tutulmaya devam edilir. Camille Claudel 30 yıl akıl hastanesinde kaldıktan
sonra 1943 yılında ölür.
Camille’in çağdaşı olan
Fransız gazeteci, sanat eleştirmeni, yergici, romancı ve oyun yazarı Octave
Mirbeau, Camille’in deha düzeyinde yeteneğe sahip olduğunu söylemektedir.
Gerçekten dehası, yaptığı heykellerde duygu ile malzemeyi birleştirmesinde
ortaya çıkar. Heykele ruh veren yaratıcılığı karşısında Rodin tüm sanatçı
kıskançlığına rağmen “Ona altını nerede bulacağını söyledim. Ama bulduğu altın
kendi içindeydi” demek zorunda kalmıştır. Camille’in Rodin ile çalıştığı ilk
yıllarda Rodin etkisi görülmekle birlikte sonradan kendi tarzını belirleyerek
klasik heykelden ayrılmış ve Art Nouveau akımına yaklaşmıştır. “Olgunluk Çağı”
isimli eser, Rodin’den ayrılığının acılarını yansıtır; diğer yandan bu yapıt,
ona oniks mermerini ilk kullanan heykeltıraş olma onurunu kazandırmıştır.
Camille yaklaşık 90 adet heykelini, eskizlerini
ve çizimlerini yok etmiştir. 1951 yılında Paul Claudel, Rodin Müzesinde bir
sergi düzenlemiş, 1984 yılında ise Camille'in eserlerinden oluşan geniş bir sergi
açmıştır. Sanatçının 1980'li yıllarda birçok biyografisi yazılmış, 1988 yılında
yapılan ve biyografisini anlatan film ile daha da tanınır hale gelmiştir.
Filmde Camille rolünü Isabella Adjani, Rodin rolünü ise Gerard Depardieu
oynamış ve Isabella Adjani bu filmdeki rolüyle 1989 yılında En İyi Kadın Oyuncu
Oscar ödülünü almıştır. Film aynı zamanda en iyi yabancı dilde film Oscar’ını
da kazanmıştır.
Türkiye'de, Camille Claudel ilk defa, Tiyatro Nienor'un ilk
oyunu olarak İzmir'de, 15 Ekim 2010 tarihinde İzmir Fransız Kültür Merkezi'nde
sahnelenerek dünya prömiyerini yapmıştır. Eda Erdem'in yazdığı, Ebru Atilla
Sagay'ın oynadığı tek kişilik bu oyunun yönetmenliğini Kaan Basmacıoğlu
yapmıştır.
Heykel sanatında dünyaca ünlü bu iki sanatçının
aşkından geriye ise birbirinden güzel heykeller ve sonu hüsran olan bir aşk
hikâyesi kalmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder