12 Aralık 2015 Cumartesi

Dostoyevski ve Epilepsisi



Tüm zamanların en iyi romancılarından biri olan Fyodor Mihailovich Dostoyevski, 19. yüzyıl Rusya’sının sosyal ve ahlaki yapısını tanımlamak konusunda eşsiz bir uzman ve yazılarında eksistensiyalizm ve psikoanaliz gibi filozofik ve bilimsel gelişmeleri önceden görüp dillendirebilen bir yetenek olarak karşımıza çıkar. Sanatçının biyografilerinde ve otobiyografisinde yer aldığı üzere yirmili yaşlarının ortalarından itibaren epilepsiden muztarip olduğu bilinmektedir.


Her ne kadar Dostoyevski özellikle yaşamının son dönemlerinde progresif hafıza yetersizliğinden yakınsa da, her zamanki keskin zekâsı ile kronik bir akciğer hastalığından ölene dek eser vermeyi sürdürmüştür. 

Epilepsi ile Dostoyevski’nin sanatı iki katmanda ilişkilidir. İlk olarak; kendi otobiyografik yazılarında da belirttiği gibi eserlerinde hastalığının sadece sonuçlarını yazmamış, hastalığa ait düşünceleri de konu etmiştir. Romanları bu yüzden yazarın hastalığını anlamak için değerli kaynaklar niteliğindedir. İkinci olarak ise; eserleri sıradan bir epilepsi hastası olarak damgalanmasına engel olmuştur.

Roman, kısa hikâye yazarı ve gazeteci olan Dostoyevski’nin eserleri sadece Rusya’da değil tüm Dünya edebiyatında en etkileyiciler arasında kabul görür. Sanatçının değişik insan durumlarına ait güçlü ve detaylı tasvirleri ve insan doğasının filozofik, psikolojik ve dini yönden derinliklerini yansıttığı tahlilleri yazarın adeta karakteristik özelliğidir.




Epilepsi ve Dostoyevski

Dostoyevski genç yaşlarından itibaren tekrarlayan epilepsi atakları yaşamıştır. Bu atakların hangi tür ataklar olduğunu günümüzde anamnez, fizik muayene ve birkaç test ile saptamak, sonrasında ayırıcı tanıyı yapmak ve gerekli ise ilaç başlamak böyle hastalar için izlenmesi gereken yoldur. Dostoyevski’nin hastalığına bir hekim gözüyle günümüzden yaklaşmak ise ilgi çekici bir yazı ortaya çıkarabilir.

Dostoyevski 1821 yılında Moskova’da babasının doktorluk yaptığı bir hastanede doğdu. Yedi kardeşin ikincisiydi. Yedi yaşındayken muhtemelen ailesinde yaşanan üzücü bir olay neticesinde işitsel halüsinasyon epizotları başladı, bunlar korku çığlıkları şeklindeydi. 1837 yılında annesi öldü, aynı yıl bir sinir krizi ve muhtemelen fonksiyonel orijinli geçici afoni yaşadı. Bu olaydan 2 yıl sonra babasını kaybetti. Gemi mühendisliği tahsilini tamamladıktan sonra Savaş Bakanlığında 1843 yılında göreve başlayan Dostoyevski, bu yıllarda edebiyatla ilgilenmeye başladı. Aynı yıllarda yazarın kumar tutkusu ve finansal sorunları da ortaya çıktı. Pek çok kaynağa göre yazar ilk epileptik atağını muhtemelen tüm sinir sistemini irrite eden bir hastalık sonrasında 1846 yılında bir cenaze sırasında yaşadı. Aynı yıl bir partide yüzü değiştiği, gözlerine korku dolu bakışlar yerleştiği ve birkaç dakikalığına kendini kaybettiği yazılıdır. Kendine geldiğinde nerede olduğunu anımsamıyordu, dışarı çıktı ve dışarıda titrerken bulundu. Bu nöbet Dr. Janowski tarafından jeneralize atak olarak tanımlandı. Arkadaşı Dr. Janowski, Dostoyevski’nin genel fiziksel özelliklerini kısa boylu, güçlü kemik yapısına sahip, düzensiz nabızlı, geçirilmiş raşitizm ve tüberküloz bulgularına sahip olarak tanımlar.

1849 yılında Dostoyevski devrimci hareket ile birlikte yönetime karşı komplo kurmaktan suçlu bulundu, ölüm cezası aldı ancak infazdan hemen önce cezası Sibirya’ya sürülmek olarak değiştirildi. Hayatının bu süreci Dostoyevski’nin değişik sosyal statülere sahip insanlarla yakın ilişkiler kurmasına yol açarak eserlerine önemli bir kaynak oluşturdu. Bu zorluklarla dolu dönemde Dostoyevski çok sayıda jeneralize konvülziyon geçirdi. Bu konvülziyonlar muhtemelen artan sıklıktaydı ve grand-mal nöbetlerin öncüsüydü. Kardeşine yazdığı bir mektupta Dostoyevski tekrarlayan nöbetlerden ve bıçak saplanır gibi hissedilen baş ağrılarından söz eder. Dostoyevski 1850 yılında bağırma, hafıza yetersizliği, kas kasılmaları, ağızdan köpük gelmesi, solunum zorluğu ve hızlı nabız ile karakterli 15 dakika süren ilk epileptik nöbetini yaşadı. Üç yıl sonra bir nöbet daha yaşayan yazar 1853 yılında artık neredeyse her ayın sonunda düzenli olarak nöbet geçirmeye başlamıştı.

Sibirya’da hapis cezasının sonuna doğru 1856 yılında Maria Isayeva ile evlendi. Balayı sırasında muhtemelen uyku bozukluğu ve şampanya tarafından tetiklenen iki jeneralize nöbet geçirdi. Epilepsi tanısını bu dönemde aldı. Yazar bu yıllarda hastalığını “hafızam bulutlu, ileride bu hastalık yüzünden bunamaktan korkuyorum” şeklinde ifade etmiştir.

                                                 Maria Isayeva

Dostoyevski’nin ekstatik aurasını arkadaşı Bayan Kovaleskaya “sanki cennetteymiş gibi müthiş bir uyum ve mutluluk hissi” olarak tanımlar.  Dostoyevski ayrıca nöbet öncesinde ellerinde bilateral karıncalanma ve kaşınma hissi, nöbet sonrasında ise konuşma güçlüğünden yakınır. Eşi Maria yazarın nöbetlerinden bir tanesini “birden bire solgunlaştı, yalpalayarak divana düştü, aniden korkunç çığlıklar atmaya başladı” diye anlatır.

Dostoyevski 1859 yılında St. Petersburg’a geri döndü. Ancak Sibirya macerası yazara daha kötü epilepsi nöbetlerini getirmiş oldu. 1864 yılında Dostoyevski eşini tüberküloz nedeniyle kaybetti. Kısa sürede bir roman yazmak için anlaşma yapınca stenograf Anna Snitkina ile birlikte çalıştı ve Kumarbaz (Igrok - The Gambler) isimli romanını içine kendi yaşamından parçalar koyarak yazdı. Aslında Dostoyevski’nin tüm romanlarında gerçeğin ve kurgunun, kendisinin ve kahramanlarının sınırları çok keskin değildir. Yazarın pek çok eserine önsöz yazmış olan Orhan Pamuk da aynı noktaya işaret eder ve bu ayrımları yapma güdüsünün okuru kışkırtacağına vurgu yapar.


1867 yılında Anna Snitkina ile evlenen yazarın epileptik nöbetleri devam ediyordu. Karısı doğum yaparken Cenevre’de konvülziyonu takip eden uzun bir postiktal periyod yaşadı. O gün doğan çok sevgili kızı ise henüz 3 aylıkken akut bir hastalık sonucu öldü. 


                                                              Anna Snitkina

Rusya’da artan stres ve nöbetlerle birlikte en büyük eserleri arasında bulunan Budala (Idiot - The Idiot) ve Ecinniler (Besy - The Possessed)’i yazdı. Depresyon bu dönemde yine yazarı sıkmaktaydı. Belki de bu depresyon yüzünden Ecinniler'de Stavrogin'i bir çocuğa tecavüz ettirmiş olması yüzünden de kendini hep suçladı. Bundan sonra düzenli yazmaya başlayan Dostoyevski 50’li yaşlarında solunum güçlüğü çekmeye başladı. Bu dönemde yazarın epilepsi nöbetleri azalmıştı ancak yazar depresyondan ve hafıza yetersizliğinden şikâyetçiydi.

Dostoyevski hayatının son dönemlerinde opium solüsyonları kullanmaya başladı. 1880 yılında Karamazov Kardeşler (Brat'ya Karamazovy - The Brothers Karamazov) isimli büyük eserini tamamladıktan bir yıl sonra muhtemelen amfizem veya tüberküloz olan bir akciğer hastalığına yenik düşerek hayata gözlerini yumdu. Ölümünde epilepsisinin herhangi bir rolü olmadı.



Hekimlerin gözünden Dostoyevski'nin epilepsisi

Dostoyevski’nin ciddi, titiz ve cimri olarak bilinen babası, pek çok aile üyesi gibi alkolizme meyilliydi. Babası hakkındaki ilkyazılar onun hizmetçisi tarafından öldürüldüğünü belirtse de sonraki yazılar hemorajik stroktan söz eder. Annesi ise tüberkülozdan öldü.

Dostoyevski’nin fizik muayenesi konusunda Dr. Janowski tarafından verilen bilgilerden başka elimizde bilgi yoktur. Yaşadığı çağ gereği Dostoyevski’nin EEG, MRI veya laboratuvar analiz sonuçları da mevcut değildir.

Eldeki bilgilerden yola çıkarak Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Departmanı Epilepsi Bölümünden Dr. Andrea Rossetti, Dostoyevski’nin epilepsisini bu çağdan bakarak yorumlamaya çalışmıştır (Front Neurol Neurosci. Basel, Karger, vol 19, pp 65–7). Dr. Rosetti’ye göre Dostoyevski’nin çocukluğunda yaşadığı verbal halüsinasyonlar ilk parsiyel nöbetleri temsil ediyor olabilir.

Öyküde yer alan geçici afoni ve sinir krizleri pek çok hekimin ilgisini çekmiştir, bunlar auralar veya basit parsiyel nöbetler olabileceği gibi nevrotik karakterli semptomlar olmaları da mümkündür. Bu bulgular Freud’a göre babasına yönelmiş nefret duygusu ve onu öldürme arzusundan kaynak alıyor olabilir, nitekim Karamazov Kardeşler’deki baba katilliği Oedipus kompleksinin tezahürü olarak yorumlanır. Dahası Freud’a göre Dostoyevski’nin ilk nöbetlerinin babasının ölümünü öğrendikten sonra başlaması yüzünden yazarın nöbetleri bile psikojenik olabilir. Ancak Dr. Rosetti konuyla ilgili makalesinde açıkça tanımlanan ilk nöbetin yazar 25 yaşındayken ortaya çıkmasından ve çeşitli kaynaklarda farklı kişilerce aktarılan pek çok nöbet tanımı yapılmış olmasından yola çıkarak Dostoyevski’nin stres, alkol kullanımı ve uyku bozukluğu ile indüklenen taşikardinin eşlik ettiği, tüm ekstremitelerin kasıldığı, uzun posttiktal periyodun gözlendiği organik, jeneralize nöbetler geçirdiğini aktarmıştır. Günümüzün tıp bilgileriyle Dostoyevski’nin hastalığına yaklaşan Dr. Rosetti makalesinde yazarın epileptik nöbetlerini tüm detayları ile yorumlayarak ayırıcı tanıyı tüm incelikleriyle yapmaya gayret etmiştir.

Dostoyevski'nin eserlerindeki epileptik karakterler

Dostoyevski müthiş bir gözlemciydi. Yazarın sadece çevresini değil, kendisini de çok dikkatli gözlemlediğini eserlerinde görürüz. Romanlarındaki edebi tanımlamaları hastalığını anlamakta bize önemli ipuçları sunar. Yazarın romanlarında altı epileptik karakter vardır. Bunlardan en ünlüsü Budala romanındaki Prens Mişkin’dir ve Dostoyevski’nin düşüncelerini yorumlayan karakter olarak karşımıza çıkar. Prens Mişkin’in epilepsi nöbetleri Dostoyevski’nin nöbetleridir, Dostoyevski’nin ekstatik aurası Prens Mişkin’in buluşlarıdır, Dostoyevski’nin nöbetlerinin uzamış semikonfüzyon durumu romanda Prens Mişkin’in istenmeyen kötü düşüncelerin tekrarlanarak düşünmeye zorlanması periyodudur. Bu belki de dominant frontal veya temporal lobtan kaynak alan auralarla ilintili olabilir.


Yazarın erken dönem eserlerinden olan Ev Sahibesi (Hozyajka - The Lodging Woman-1847)’nde yarattığı şeytani ihtiyar Murin karakteri alkol ile indüklenen nöbetler yaşar ve bunlardan birinde başkahraman Ordinov’u öldürmeye kalkar. Dostoyevski burada kendi tecrübe ettiği ekstatik duyguları aktarmaktadır. Bu da daha o yıllarda Dostoyevski’nin hastalığın başındaki auraları yaşamakta olduğunu gösterir.

Yazarın 1861 tarihli Ezilmiş ve Aşağılanmışlar (Unizhennye i oskorblennye - The Insulted and Injured) isimli romanında Dostoyevski masum Nelly üzerinden kendi jeneralize nöbetlerini ve ardından gelen semikonfüzyon, derin uyku, başağrısı gibi özellikler ile karakterize postiktal periyodu tüm detayları ile tanımlar.

Dostoyevski Ecinniler (1872)’de Kirillov üzerinden mest edici prodrom dönemini tasvir eder. Son olarak da Karamazov Kardeşler’de baba katili Smerdyakov epilepsi hastasıdır. Babasını öldürdüğünde bir status epileptikus nöbeti taklidi yaparak cinayetini gizlemeye çalışır ancak işlediği cinayet sonrasında nöbetleri artar, halüsinasyonlarında şeytanı görür ve kendini asar.

Dostoyevski çok önemli bir yazar olduğu için kendisinin epilepsi hastalığı ve nöbetleri pek çok hekim tarafından daha önce değerlendirilmiştir. Bazıları yazarın IGE-İdiopatik jeneralize epilepsi olduğuna hükmetmiştir ancak bu tanı auraları, iktal ve postiktal lokalize semptomları açıklamaya yetmez. Epilepsi ve pseudo-nöbet durumlarının birlikteliği ile çifte patoloji tanısını önerenler olmuştur. Bu durum elbette ki çok ender görülen bir durum değildir. Ancak Dr. Rossetti Dostoyevski’nin hastalığının erken yaşlarda ortaya çıkmış olması ve bazı parapsikolojik instabiliteler göstermesinin non-epileptik nöbetlere hükmetmek için yeterli olmadığını belirtir.

Son olarak parsiyel epilepsi tanısı önerilmiştir. Dr. Rossetti de hastanın hikâyesi, auralar, uzamış posttiktal periyod ve disfazi ile ilerleyici hafıza yetmezliği göz önüne alındığında bu yoruma katıldığını yazmıştır. Dahası Dr. Rossetti’ye göre bu bileşenler nöbetlerin temporal lob orijinli olduğuna işaret eder. Dr. Rossetti makalesinin sonunda tarihteki tüm bulguların ve yazarın eserlerinin eşliğinde Dostoyevski’nin büyük ihtimalle kompleks-parsiyel ve sekonder jeneralize nöbetlerle karakterli, göreceli olarak benign ve muhtemelen 1846 yılındaki hastalık ile tetiklenmiş Temporal Lob Epilepsi (TLE) hastası olduğuna ve nöbetlerin sol mezotemporal bölgeden kaynakladığına hükmetmiştir.

Dr. Serra Menekay



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder