Tüm zamanların en iyi
romancılarından biri olan Fyodor Mihailovich Dostoyevski, 19. yüzyıl Rusya’sının
sosyal ve ahlaki yapısını tanımlamak konusunda eşsiz bir uzman ve yazılarında
eksistensiyalizm ve psikoanaliz gibi filozofik ve bilimsel gelişmeleri önceden
görüp dillendirebilen bir yetenek olarak karşımıza çıkar. Sanatçının
biyografilerinde ve otobiyografisinde yer aldığı üzere yirmili yaşlarının ortalarından
itibaren epilepsiden muztarip olduğu bilinmektedir.
Her ne kadar Dostoyevski özellikle
yaşamının son dönemlerinde progresif hafıza yetersizliğinden yakınsa da, her
zamanki keskin zekâsı ile kronik bir akciğer hastalığından ölene dek eser
vermeyi sürdürmüştür.
Epilepsi ile Dostoyevski’nin sanatı iki katmanda ilişkilidir. İlk olarak; kendi otobiyografik yazılarında da belirttiği gibi eserlerinde hastalığının sadece sonuçlarını yazmamış, hastalığa ait düşünceleri de konu etmiştir. Romanları bu yüzden yazarın hastalığını anlamak için değerli kaynaklar niteliğindedir. İkinci olarak ise; eserleri sıradan bir epilepsi hastası olarak damgalanmasına engel olmuştur.
Epilepsi ile Dostoyevski’nin sanatı iki katmanda ilişkilidir. İlk olarak; kendi otobiyografik yazılarında da belirttiği gibi eserlerinde hastalığının sadece sonuçlarını yazmamış, hastalığa ait düşünceleri de konu etmiştir. Romanları bu yüzden yazarın hastalığını anlamak için değerli kaynaklar niteliğindedir. İkinci olarak ise; eserleri sıradan bir epilepsi hastası olarak damgalanmasına engel olmuştur.
Roman, kısa hikâye yazarı ve
gazeteci olan Dostoyevski’nin eserleri sadece Rusya’da değil tüm Dünya
edebiyatında en etkileyiciler arasında kabul görür. Sanatçının değişik insan
durumlarına ait güçlü ve detaylı tasvirleri ve insan doğasının filozofik,
psikolojik ve dini yönden derinliklerini yansıttığı tahlilleri yazarın adeta
karakteristik özelliğidir.
Epilepsi ve Dostoyevski
Dostoyevski genç yaşlarından itibaren tekrarlayan epilepsi atakları yaşamıştır. Bu atakların hangi tür ataklar olduğunu günümüzde anamnez, fizik muayene ve birkaç test ile saptamak, sonrasında ayırıcı tanıyı yapmak ve gerekli ise ilaç başlamak böyle hastalar için izlenmesi gereken yoldur. Dostoyevski’nin hastalığına bir hekim gözüyle günümüzden yaklaşmak ise ilgi çekici bir yazı ortaya çıkarabilir.
Dostoyevski genç yaşlarından itibaren tekrarlayan epilepsi atakları yaşamıştır. Bu atakların hangi tür ataklar olduğunu günümüzde anamnez, fizik muayene ve birkaç test ile saptamak, sonrasında ayırıcı tanıyı yapmak ve gerekli ise ilaç başlamak böyle hastalar için izlenmesi gereken yoldur. Dostoyevski’nin hastalığına bir hekim gözüyle günümüzden yaklaşmak ise ilgi çekici bir yazı ortaya çıkarabilir.
Dostoyevski
1821 yılında Moskova’da babasının doktorluk yaptığı bir hastanede doğdu. Yedi
kardeşin ikincisiydi. Yedi yaşındayken muhtemelen ailesinde yaşanan üzücü bir
olay neticesinde işitsel halüsinasyon epizotları başladı, bunlar korku
çığlıkları şeklindeydi. 1837 yılında annesi öldü, aynı yıl bir sinir krizi ve
muhtemelen fonksiyonel orijinli geçici afoni yaşadı. Bu olaydan 2 yıl sonra
babasını kaybetti. Gemi mühendisliği tahsilini tamamladıktan sonra Savaş
Bakanlığında 1843 yılında göreve başlayan Dostoyevski, bu yıllarda edebiyatla
ilgilenmeye başladı. Aynı yıllarda yazarın kumar tutkusu ve finansal sorunları
da ortaya çıktı. Pek çok kaynağa göre yazar ilk epileptik atağını muhtemelen
tüm sinir sistemini irrite eden bir hastalık sonrasında 1846 yılında bir cenaze
sırasında yaşadı. Aynı yıl bir partide yüzü değiştiği, gözlerine korku dolu
bakışlar yerleştiği ve birkaç dakikalığına kendini kaybettiği yazılıdır.
Kendine geldiğinde nerede olduğunu anımsamıyordu, dışarı çıktı ve dışarıda
titrerken bulundu. Bu nöbet Dr. Janowski tarafından jeneralize atak olarak
tanımlandı. Arkadaşı Dr. Janowski, Dostoyevski’nin genel fiziksel özelliklerini
kısa boylu, güçlü kemik yapısına sahip, düzensiz nabızlı, geçirilmiş raşitizm
ve tüberküloz bulgularına sahip olarak tanımlar.
1849
yılında Dostoyevski devrimci hareket ile birlikte yönetime karşı komplo
kurmaktan suçlu bulundu, ölüm cezası aldı ancak infazdan hemen önce cezası
Sibirya’ya sürülmek olarak değiştirildi. Hayatının bu süreci Dostoyevski’nin
değişik sosyal statülere sahip insanlarla yakın ilişkiler kurmasına yol açarak
eserlerine önemli bir kaynak oluşturdu. Bu zorluklarla dolu dönemde Dostoyevski
çok sayıda jeneralize konvülziyon geçirdi. Bu konvülziyonlar muhtemelen artan
sıklıktaydı ve grand-mal nöbetlerin öncüsüydü. Kardeşine yazdığı bir mektupta
Dostoyevski tekrarlayan nöbetlerden ve bıçak saplanır gibi hissedilen baş
ağrılarından söz eder. Dostoyevski 1850 yılında bağırma, hafıza yetersizliği,
kas kasılmaları, ağızdan köpük gelmesi, solunum zorluğu ve hızlı nabız ile
karakterli 15 dakika süren ilk epileptik nöbetini yaşadı. Üç yıl sonra bir
nöbet daha yaşayan yazar 1853 yılında artık neredeyse her ayın sonunda düzenli
olarak nöbet geçirmeye başlamıştı.
Sibirya’da hapis cezasının
sonuna doğru 1856 yılında Maria Isayeva ile evlendi. Balayı sırasında
muhtemelen uyku bozukluğu ve şampanya tarafından tetiklenen iki jeneralize
nöbet geçirdi. Epilepsi tanısını bu dönemde aldı. Yazar bu yıllarda hastalığını
“hafızam bulutlu, ileride bu hastalık yüzünden bunamaktan korkuyorum” şeklinde ifade
etmiştir.
Dostoyevski’nin ekstatik
aurasını arkadaşı Bayan Kovaleskaya “sanki cennetteymiş gibi müthiş bir uyum ve
mutluluk hissi” olarak tanımlar. Dostoyevski
ayrıca nöbet öncesinde ellerinde bilateral karıncalanma ve kaşınma hissi, nöbet
sonrasında ise konuşma güçlüğünden yakınır. Eşi Maria yazarın nöbetlerinden bir
tanesini “birden bire solgunlaştı, yalpalayarak divana düştü, aniden korkunç
çığlıklar atmaya başladı” diye anlatır.
Dostoyevski 1859 yılında St.
Petersburg’a geri döndü. Ancak Sibirya macerası yazara daha kötü epilepsi
nöbetlerini getirmiş oldu. 1864 yılında Dostoyevski eşini tüberküloz nedeniyle
kaybetti. Kısa sürede bir roman yazmak için anlaşma yapınca stenograf Anna
Snitkina ile birlikte çalıştı ve Kumarbaz (Igrok - The Gambler) isimli romanını
içine kendi yaşamından parçalar koyarak yazdı. Aslında Dostoyevski’nin tüm
romanlarında gerçeğin ve kurgunun, kendisinin ve kahramanlarının sınırları çok
keskin değildir. Yazarın pek çok eserine önsöz yazmış olan Orhan Pamuk da aynı
noktaya işaret eder ve bu ayrımları yapma güdüsünün okuru kışkırtacağına vurgu
yapar.
1867 yılında Anna Snitkina
ile evlenen yazarın epileptik nöbetleri devam ediyordu. Karısı doğum yaparken
Cenevre’de konvülziyonu takip eden uzun bir postiktal periyod yaşadı. O gün
doğan çok sevgili kızı ise henüz 3 aylıkken akut bir hastalık sonucu öldü.
Anna Snitkina
Rusya’da artan stres ve nöbetlerle birlikte en büyük eserleri arasında bulunan Budala (Idiot - The Idiot) ve Ecinniler (Besy - The Possessed)’i yazdı. Depresyon bu dönemde yine yazarı sıkmaktaydı. Belki de bu depresyon yüzünden Ecinniler'de Stavrogin'i bir çocuğa tecavüz ettirmiş olması yüzünden de kendini hep suçladı. Bundan sonra düzenli yazmaya başlayan Dostoyevski 50’li yaşlarında solunum güçlüğü çekmeye başladı. Bu dönemde yazarın epilepsi nöbetleri azalmıştı ancak yazar depresyondan ve hafıza yetersizliğinden şikâyetçiydi.
Anna Snitkina
Rusya’da artan stres ve nöbetlerle birlikte en büyük eserleri arasında bulunan Budala (Idiot - The Idiot) ve Ecinniler (Besy - The Possessed)’i yazdı. Depresyon bu dönemde yine yazarı sıkmaktaydı. Belki de bu depresyon yüzünden Ecinniler'de Stavrogin'i bir çocuğa tecavüz ettirmiş olması yüzünden de kendini hep suçladı. Bundan sonra düzenli yazmaya başlayan Dostoyevski 50’li yaşlarında solunum güçlüğü çekmeye başladı. Bu dönemde yazarın epilepsi nöbetleri azalmıştı ancak yazar depresyondan ve hafıza yetersizliğinden şikâyetçiydi.
Dostoyevski hayatının son
dönemlerinde opium solüsyonları kullanmaya başladı. 1880 yılında Karamazov
Kardeşler (Brat'ya Karamazovy - The Brothers Karamazov) isimli büyük eserini
tamamladıktan bir yıl sonra muhtemelen amfizem veya tüberküloz olan bir akciğer
hastalığına yenik düşerek hayata gözlerini yumdu. Ölümünde epilepsisinin
herhangi bir rolü olmadı.
Hekimlerin gözünden Dostoyevski'nin epilepsisi
Hekimlerin gözünden Dostoyevski'nin epilepsisi
Dostoyevski’nin ciddi, titiz
ve cimri olarak bilinen babası, pek çok aile üyesi gibi alkolizme meyilliydi.
Babası hakkındaki ilkyazılar onun hizmetçisi tarafından öldürüldüğünü belirtse
de sonraki yazılar hemorajik stroktan söz eder. Annesi ise tüberkülozdan öldü.
Dostoyevski’nin fizik muayenesi
konusunda Dr. Janowski tarafından verilen bilgilerden başka elimizde bilgi
yoktur. Yaşadığı çağ gereği Dostoyevski’nin EEG, MRI veya laboratuvar analiz
sonuçları da mevcut değildir.
Eldeki bilgilerden yola
çıkarak Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Departmanı Epilepsi Bölümünden
Dr. Andrea Rossetti, Dostoyevski’nin epilepsisini bu çağdan bakarak yorumlamaya
çalışmıştır (Front
Neurol Neurosci. Basel, Karger, vol 19, pp 65–7).
Dr. Rosetti’ye göre Dostoyevski’nin çocukluğunda yaşadığı verbal halüsinasyonlar
ilk parsiyel nöbetleri temsil ediyor olabilir.
Öyküde yer alan geçici afoni
ve sinir krizleri pek çok hekimin ilgisini çekmiştir, bunlar auralar veya basit
parsiyel nöbetler olabileceği gibi nevrotik karakterli semptomlar olmaları da mümkündür.
Bu bulgular Freud’a göre babasına yönelmiş nefret duygusu ve onu öldürme
arzusundan kaynak alıyor olabilir, nitekim Karamazov Kardeşler’deki baba
katilliği Oedipus kompleksinin tezahürü olarak yorumlanır. Dahası Freud’a göre
Dostoyevski’nin ilk nöbetlerinin babasının ölümünü öğrendikten sonra başlaması
yüzünden yazarın nöbetleri bile psikojenik olabilir. Ancak Dr. Rosetti konuyla
ilgili makalesinde açıkça tanımlanan ilk nöbetin yazar 25 yaşındayken ortaya
çıkmasından ve çeşitli kaynaklarda farklı kişilerce aktarılan pek çok nöbet
tanımı yapılmış olmasından yola çıkarak Dostoyevski’nin stres, alkol kullanımı
ve uyku bozukluğu ile indüklenen taşikardinin eşlik ettiği, tüm ekstremitelerin
kasıldığı, uzun posttiktal periyodun gözlendiği organik, jeneralize nöbetler
geçirdiğini aktarmıştır. Günümüzün tıp bilgileriyle Dostoyevski’nin hastalığına
yaklaşan Dr. Rosetti makalesinde yazarın epileptik nöbetlerini tüm detayları
ile yorumlayarak ayırıcı tanıyı tüm incelikleriyle yapmaya gayret etmiştir.
Dostoyevski'nin eserlerindeki epileptik karakterler
Dostoyevski müthiş bir gözlemciydi. Yazarın sadece çevresini değil, kendisini de çok dikkatli gözlemlediğini eserlerinde görürüz. Romanlarındaki edebi tanımlamaları hastalığını anlamakta bize önemli ipuçları sunar. Yazarın romanlarında altı epileptik karakter vardır. Bunlardan en ünlüsü Budala romanındaki Prens Mişkin’dir ve Dostoyevski’nin düşüncelerini yorumlayan karakter olarak karşımıza çıkar. Prens Mişkin’in epilepsi nöbetleri Dostoyevski’nin nöbetleridir, Dostoyevski’nin ekstatik aurası Prens Mişkin’in buluşlarıdır, Dostoyevski’nin nöbetlerinin uzamış semikonfüzyon durumu romanda Prens Mişkin’in istenmeyen kötü düşüncelerin tekrarlanarak düşünmeye zorlanması periyodudur. Bu belki de dominant frontal veya temporal lobtan kaynak alan auralarla ilintili olabilir.
Yazarın erken dönem
eserlerinden olan Ev Sahibesi (Hozyajka - The Lodging Woman-1847)’nde yarattığı
şeytani ihtiyar Murin karakteri alkol ile indüklenen nöbetler yaşar ve
bunlardan birinde başkahraman Ordinov’u öldürmeye kalkar. Dostoyevski burada
kendi tecrübe ettiği ekstatik duyguları aktarmaktadır. Bu da daha o yıllarda
Dostoyevski’nin hastalığın başındaki auraları yaşamakta olduğunu gösterir.
Yazarın 1861 tarihli Ezilmiş
ve Aşağılanmışlar (Unizhennye i oskorblennye - The Insulted and Injured) isimli
romanında Dostoyevski masum Nelly üzerinden kendi jeneralize nöbetlerini ve ardından
gelen semikonfüzyon, derin uyku, başağrısı gibi özellikler ile karakterize postiktal
periyodu tüm detayları ile tanımlar.
Dostoyevski Ecinniler
(1872)’de Kirillov üzerinden mest edici prodrom dönemini tasvir eder. Son
olarak da Karamazov Kardeşler’de baba katili Smerdyakov epilepsi hastasıdır.
Babasını öldürdüğünde bir status epileptikus nöbeti taklidi yaparak cinayetini
gizlemeye çalışır ancak işlediği cinayet sonrasında nöbetleri artar, halüsinasyonlarında
şeytanı görür ve kendini asar.
Dostoyevski çok önemli bir
yazar olduğu için kendisinin epilepsi hastalığı ve nöbetleri pek çok hekim
tarafından daha önce değerlendirilmiştir. Bazıları yazarın IGE-İdiopatik
jeneralize epilepsi olduğuna hükmetmiştir ancak bu tanı auraları, iktal ve
postiktal lokalize semptomları açıklamaya yetmez. Epilepsi ve pseudo-nöbet
durumlarının birlikteliği ile çifte patoloji tanısını önerenler olmuştur. Bu
durum elbette ki çok ender görülen bir durum değildir. Ancak Dr. Rossetti
Dostoyevski’nin hastalığının erken yaşlarda ortaya çıkmış olması ve bazı
parapsikolojik instabiliteler göstermesinin non-epileptik nöbetlere hükmetmek
için yeterli olmadığını belirtir.
Son olarak parsiyel epilepsi
tanısı önerilmiştir. Dr. Rossetti de hastanın hikâyesi, auralar, uzamış
posttiktal periyod ve disfazi ile ilerleyici hafıza yetmezliği göz önüne
alındığında bu yoruma katıldığını yazmıştır. Dahası Dr. Rossetti’ye göre bu
bileşenler nöbetlerin temporal lob orijinli olduğuna işaret eder. Dr. Rossetti makalesinin
sonunda tarihteki tüm bulguların ve yazarın eserlerinin eşliğinde
Dostoyevski’nin büyük ihtimalle kompleks-parsiyel ve sekonder jeneralize
nöbetlerle karakterli, göreceli olarak benign ve muhtemelen 1846 yılındaki
hastalık ile tetiklenmiş Temporal Lob Epilepsi (TLE) hastası olduğuna ve
nöbetlerin sol mezotemporal bölgeden kaynakladığına hükmetmiştir.
Dr. Serra Menekay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder